Karanlık Mod
30-11-2024
Logo
Cuma Hutbesi – Hutbe 0993 Hicretin Anlamları – Hicrette Yenilenme (Günümüze Uygun Yorumlama)
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 

Birinci Bölüm:

Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım diler, O’nun bize yol göstermesini isteriz. Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini, kimse saptıramaz. Allah’ın saptırdığına da ne bir dost ne de bir yol gösterici yoktur. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, O’nun asla bir ortağı olamaz. Rububiyyetini ikrar eder, inkâr edenlerin zelil olacağına şahitlik ederim. Yine şehadet ederim ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Allah Resulüdür, yaratılanların efendisidir. Gözümle gördüğüm ve kulağımla duyduğum budur. Allahım Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, tertemiz ailesine ve ashabına, kıyamete kadar davetinin emanetçilerine salât ve selam buyur, onları mübarek kıl. Onlardan ve bizlerden razı ol ey Âlemlerin Rabbi olan Allahım. Allahım bize faydalı ilim öğret, öğrendiklerimizden de faydalanmayı nasip et. İlmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster ona tabi olmayı bahşet, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmamızı nasip et. Bizleri hakkı işitip güzel bir şekilde tabi olanlardan eyle, rahmetinle salih kulların arasına kat. Bizi cehalet ve şüphe karanlıklarından, ilim ve marifet nuruna çıkar. Arzularımızın çukurundan alıp cennetine ulaştır.

Hicretin Tanımı ve Önemi:

Değerli kardeşlerim, Hicretin öneminin başında Rasulullah (s.a.v.)’in peygamberliği gelir. Rasulullah’ın gönderilmesinde de hakkın açığa çıkması söz konusudur. Ki hicret ile o hakka doğru yöneliriz.

Hicretin en basit tanımı bir yerden bir yere intikal etmek yani harekettir. İslam harekettir, pasiflik değildir. Yani pasif bir hayranlığın bu dinde asla bir kıymeti olamaz.

Pasif Hayranlık:

Bir milyar dört yüz milyon Müslüman’dan İslam’a hayranlık duymayan, İslam Peygamberini takdis etmeyen, Kuran’ı önemsemeyen yoktur. Ancak onların hayatları başka bir vadide, Allah’ın gösterdiği yol bambaşka bir vadidedir. Pasif hayranlık şudur; bu dini, Rasul-i Ekrem’i ve yüce Kuran’ı över yüceltirsiniz, Müslümanlar arasında bulunmuş olmaktan dolayı övünürsünüz ama günlük hayatınızda, elde ettiğiniz kazançta, seçtiğiniz branş ve meslekte, yaptığınız evlilikte, çocuklarınızın eğitiminde, sosyal ilişkilerinizde, mutlu ya da Allah muhafaza üzgün olduğunuz durumlarda sergilediğiniz tavırlar bu hislerinizi destekler mahiyette değildir. Sadece bağlılık, övünme, iftihar, övgü ve yüceltme… Bununla beraber gurbete giden bazı Müslümanlar batı kültürüne öyle bir dalarlar ki kendi iddialarına göre binlerce dini hataları vardır.

Değerli kardeşlerim, pasif bir hayranlığın asla bir kıymeti yoktur. Hiçbir zaman Müslümanların şanını yüceltmez, sorunlarını çözmez, onları üstün kılmaz, düşmanlarına karşı onlara yardım etmez. Okuyup yazamayan ama babası büyük bir âlim olan bir çocuk olduğunu varsaysak, bu çocuğun tek görevi babası ile övünmek olur. Ama sonuçta babası âlim, kendisi hep cahil olarak kalır.

Değerli kardeşlerim, çünkü hicretin önemi, Peygamber Efendimizin gönderilişinin ardından meydana gelmesindedir. Bisette hakkın ortaya çıkışı söz konusudur. Hicret ile biz o hakka doğru yöneliriz. Kazanan da bunu yapan kişidir. Kuran’ı Kerim’de zikredildiği gibi, ayete bağlamından ayırarak bakalım. Allah Teâlâ buyuruyor ki:

﴾ مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ ﴿

[ سورة آل عمران: 152]

“içinizden kimi dünyayı istiyordu, kiminiz de âhireti istiyordunuz;”

(Al-i İmran Suresi: 152)

Yeryüzündeki insanlardan, Müslümanların içinden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Ahireti isteyenler maddi tüm menfaatlerini gerçekleştirebildikleri yerden hicret ederler. Orada olanakları iyidir ama çocuklarının geleceği tehlikededir, aile bağları tehlikedir. Birinci veya ikinci ya da üçüncü nesil Müslüman olarak kalamayacaktır. Ahireti isteyen kişi tüm kazançları bırakıp, çocuklarının geleceğini garanti altına alabileceği, Allah’ın dininin şiarına kıymet vererek yaşayabileceği Müslüman ülkeye hicret eder. Bir de şeytana hicret vardır. İnsan dünyayı istiyorsa bir noktaya kadar çocuklarını eğitebileceği ülkesini bırakır. Gittiği yerde ise şer yaygındır, bu tehlikeli kültürel iletişim neredeyse tüm dünyayı bir noktaya kadar tek bir ekol haline getirecektir. 

Müminlerin Hicret İle İlişkisi:

Değerli kardeşlerim, her şeyden önce pasif hayranlığı ayaklar altına atın, çünkü o sizi ne ileri ne de geri götürebilir. Bizi ileriye götürecek, geliştirecek olan şey, bu dinin gereklerine uymaktır. Peki, müminler olarak hicret ile ilişkimiz nedir?

1- Hicret Harekettir:

Harekete geçmiyorsan imanının bir değeri olmaz. Bunun delili de Allah Teâlâ’nın şu ayetidir:

﴾ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتَّى يُهَاجِرُوا ﴿

[ سورة الأنفال: 72]

“İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir”

(Enfal Suresi: 72)

Harekete geçmez, dinin emirlerine uymaz, Allah için verip O’nun için yasaklamaz, Allah rızasını gözetip O’nun için öfkelenmez, ilişkilerini Allah için kurup O’nun için koparmaz, menfaatlerine karşılık Allah’a itaati tercih etmezsen, istediğin kadar imanlı olduğunu düşün bunun bir kıymeti yoktur. Çünkü lanetlenmiş olan şeytan da şöyle demişti:

﴾ قَالَ رَبِّ فَأَنْظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿

[ سورة الحجر: 36]

"Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver" dedi.”

Yine:

﴾ قَالَ فَبِعِزَّتِكَ ﴿

[ سورة ص: 82]

“Dedi ki: "Senin yüceliğine andolsun”

(Sad Suresi: 82)

Allah’a Rab olarak iman etmiş, yüceliğini tasdikleyerek inanmış ve şöyle demişti:

﴾ خَلَقْتَنِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ ﴿

[ سورة ص: 76]

“Beni ateşten onu ise, balçıktan yarattın.”

(Sad Suresi: 76)

Yaratıcı olarak Allah’a iman etmiş, ahirete inanmıştı ama bunlarla beraber o şeytandı. Harekete geçirmeyen, dini emirlere uymaya itmeyen ve hayatınızı İslam’a göre programlamayan imanın asla bir değeri yoktur. Bu pasif bir hayranlık, hiçbir değeri olmayan tutucu bir övünmedir.

Değerli kardeşlerim, Hicretin anlamlarından biri şudur: İslam hareket, amel ve düşüncedir.

Ebu Hureyre (r.a.)’den nakledildiğine göre Efendimiz şöyle buyuruyor:

(( مَنْ مَاتَ وَلَمْ يَغْزُ، وَلَمْ يُحَدِّثْ نَفْسَهُ بِغَزْوٍ مَاتَ عَلَى شُعْبَةِ نِفَاقٍ ))

[النسائي]

“Kim gaza etmeden veya kendini -niyet olarak- gazaya hazırlamaksızın vefat ederse, nifakta bir şube üzerinde (münafıklığın bir parçasını kendinde barındırmış olarak) ölür.”

(Nesai)

Cihadın Anlamı:

Kuran’ı öğrenmek, öğretmek, kendi nefsinde, evinde, işinde İslam’ı izzetli kılmak, çocuklarını terbiye etmek, amelini tam yapmak, bunlar cihattır. Bu yani yapısal anlamda cihat, en çok ihtiyacımız olan şeydir. Sonra davet cihadı gelir. Sonra nefis ile cihat… Bu çeşitlerin hepsini tam olarak başaran kişi savaş olan cihatta da başarılı olmayı bekler.

2- Günahları Terk Etmek:

Değerli kardeşlerim, hicretin kalplerimizin zarına dokunan başka bir manası daha vardır.

Abdullah b. Amr (r.a.) Rasululah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor:

(( الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ ))

[البخاري ومسلم]

“Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların selamette olduğu (zarar görmediği) kişidir. Muhacir ise Allah’ın yasakladıklarını terk eden kimsedir”

(Buhari ve Müslim)

Diyelim ki Allah’ın razı olmadığı bir işin var ama sen belki de geliri daha az ama daha gönül rahatlığı içinde olacağın başka bir iş arıyorsun. İşte bu senin hicretindir. Veya gıybet, laf taşıma olan karma bir ortam var, bu ortamdan Allah razı değildir. İşte bu ortamı terk etmen hicretin bir şeklidir. Yine şüpheli bir kazanç elde etmişsindir. Namaz kılarken bu şüphe Allah ile senin arana girmektedir. Birçok problemini çözecek olan bu parayı terk etmen de bir çeşit hicrettir.

Hicret Allah’ın yasakladığı şeyleri terk etmektir. Hicreti günlük işlerinle, ahlakınla ve konumunla ilişkili olarak anlamak istersen, bu hicretin farklı anlamlarından biridir. Kendi evinden çıkıp ilim için Allah’ın evine doğru gidiyorsan bu hicrettir, bu harekettir.

Hicretin ilk anlamı harekettir. Araları bozuk olan iki kardeşinin arasını düzeltmek için uzak bir yere gittiğinde bu harekettir. Bir miktar para vermek için fakir araman, işsiz bir kardeşine sıkıntısını gidermek için iş araman bir harekettir. Allah’a davet etmen, asla menfaatin olmayan ama Allah Azze ve Celle’nin rızası olan bir yere gitmen, umreye gitmen, farzları yerine getirmen, bunların hepsi harekettir ve hicret hareket demektir.

İkinci olarak; Allah’ın yasakladığı şeyleri terk etmek, günahkâr bir arkadaşın var, Allah’ın razı olmadığı bir işin var, çünkü bu işte karma bir ortam var ve gelirin de şüpheli, işte bunları bırakıp terk etmek hicretin bir türüdür. Bu hicretin günümüze uyarlanmış şeklidir. Çünkü Mekke’den Medine’ye hicret fetihten sonra durmuştur. Zira Efendimiz buyuruyor ki:

(( لَا هِجْرَةَ بَعْدَ الْفَتْحِ ))

[متفق عليه عن ابن عباس]

“Fetihten sonra hicret yoktur”

(Buhari ve Müslim İbn Abbas’tan nakletmişlerdir)

3- Allah’ın dini emirlerinin uygulanmadığı ülkeden hicret etmek

Fakat hicretin başka bir manası daha vardır: Hicret kapısı, Mekke ve Medine’ye benzer her iki şehir veya her iki mekân için de açıktır. Mesela bir ülkede kızların tesettüre bürünemiyor. Bazı ülkelerde kadın kıyafetine dikkat etmese, başı açık da olsa dindar sayılıyor. Kıyafetinde rahat davranıyorsa da Müslüman hatta mutaassıp ve terörist sayılabiliyor. Allah’ın dini emirlerini uygulayamadığın bir ülkeden evini Allah’ın evlerinden biri haline getirebileceğin, ilim alabileceğin, kızlarını Allah’ın dinine göre eğitebileceğin ülkeye hicret edersin. Öyleyse hicretin kapıları Mekke ve Medine’ye benzeyen her iki ülke için ardına kadar açıktır.

Bir seferinde bu caminin avlusunda değerli bir kardeşimiz benimle bir istişarede bulundu. Kendisi yüksek miktarda gelir elde etmek, psikolojik rahatlık, sakin bir hayat, yumuşak huylu hizmetli ve basit ihtiyaçlar için batıda bir yere göç etmek istiyordu. İnsan aslında başka bir ülkede faydalanamayacağı haklardan faydalanır. Ben de ona musluğu işaret ederek dedim ki:

“Sen bu camidesin, bir bardak alsan ve bu ülkenin dini, ahlaki, toplumsal, ulusal ölçütlerinde su içsen, her kıstasta bunun için cezalandırılır mısın? Hayır, çünkü senin suya ihtiyacın var, su da bol, ücretsiz, sende bardakla su içiyorsun. Vallahi orada zina su içmek gibi. Çocuklarını kurban edebilir misin?”

Allah’a kulluk edebileceğin bir yere gidersin. Değerli kardeşlerim, orası herkesin endişe ettiği hayattaki olumsuzluklardan uzak ama gidip dönmeden olumlu özellikleri bilemeyeceğimiz bir yerdir.

Ömer b. As Rasululah (s.a.v.)’den şöyle aktarıyor:

بَيْنَا أَنَا فِي مَنَامِي أَتَتْنِي الْمَلَائِكَةُ، فَحَمَلَتْ عَمُودَ الْكِتَابِ مِنْ تَحْتِ ))
(( وِسَادَتِي، فَعَمَدَتْ بِهِ إِلَى الشَّامِ، أَلَا فَالْإِيمَانُ حَيْثُ تَقَعُ الْفِتَنُ بِالشَّامِ

[أحمد]

“Uykumda melekler geldi. Kitabın direğinin yastığımın altından çekildiğini görür gibi oldum. Gözümle onu takip edince onun yükselen bir nur olduğunu, onun Şam’a bırakıldığını gördüm. Dikkat edin şüphesiz iman –fitneler meydana geleceğinde- Şam’da olacaktır.”

(Ahmed b. Hanbel)

Fakat maddi kıstaslar, gelir konusu, refah, ithalat özgürlüğü konuları, bizler batı havasında, batı değerleri havasında yaşıyoruz. Görüyoruz ki iktisadi kalkınma Allah’tan başkasına kulluk eden bir ilah haline gelmiş. Turizm teşviki her türlü ilerledi, ama bununla beraber her türlü bozulmalar da meydana gelmekte. Bizler batı zihniyetinde olduğumuz sürece görüyoruz ki ülkemizde sayılamayacak kadar çok olumsuzluklar mevcut. Fakat Mümin zihniyeti Allah’ı ve ahireti ister. Müminin kıstasları Kuran’a göredir, İslami’dir. O zaman görülür ki o ülke Müslümanlar için diğer Müslüman ülkelerden daha hayırlıdır. Rabbimizden onu her türlü kötülükten, tuzak kuranların tuzağından, düşmanların kötülüklerinden ve zulmünden korumasını diliyoruz. Ki onlar bu ülkelerin ancak yıkılıp yok olmasını isterler.

4- Kaos ve Fitnenin Olduğu Yerde İbadet:

Değerli kardeşlerim, hicretin dördüncü anlamı ise şöyledir:

Makil b. Yesar Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor:

(( الْعِبَادَةُ فِي الْهَرْجِ كَهِجْرَةٍ إِلَيَّ ))

[مسلم]

“Kaos ve fitne içerisinde ibadet etmek bana hicret etmek gibidir.”

(Müslim)

Kaos fitne zamanında meydana gelir. Fitne zamanında dürüst olan yalan, yalancı doğruyu söyler, güvenilir olan kişinin hain olduğu düşünülür, hain olana güvenilir. İş, ehli olmayana teslim edilir. Kuraklıkta yağmur görülür, çocuk öfke ve gazap haline gelir. Cimrilik dolup taşar. Cömertlik giderek azalır. Birisi sana samimi bir iyilik yapsa ondan şüphe edersin. Aslolan kötülüktür, aslolan cimriliktir, cimrilik aşırı derecede artar. Cömertlik ise sürekli azalır. Müminin kalbi gördükleri karşısında bir boşlukta yumuşayacak olsa, bunu değiştiremez. Konuşursa öldürürler. Sustuğunda mübah görürler. Koyun boğazlar gibi ölümler görürsün. Her gün etrafımızda yüz kişi ölür. Koyun boğazlar gibi ölenleri görürsün ve katil de, neden bu cinayeti işlediği de bilinmez. Veya ölenin kim olduğu, nerede öldürüldüğü de meçhuldür. Bir saat soykırım haberi alırız, bir saat intihar saldırısı duyarız. Olumsuz unsurlar ile bir milletin yok oluşunu görürüz. Böylece Müslümanlar her gün ölür. Bazen duyarız ki Libya’da beş hemşire dört yüz çocuğa AİDS virüsü aşılamış, bazen Afganistan’da bir karargâh diğerini tamamen yok etmiş ki çünkü orada insanlar yeme içmeden alıkonuluyorlar ve birbirlerinin etini yiyorlar. Sonra da burası bombalanıyor. Koyun boğazlar gibi ölümler görürüz, cariye efendisini doğurur. O da küçük kız bir cariye… Şimdilerde yirmi yaş altı, yirmi beş yaş altı nesil ailesine önem vermiyor, babalarını da geri kalmış, yobaz olarak görüyor. Yine genç kızlar da annelerini öyle görüyor. Yaygın bir tabir vardır: “Eski kafalı” Onlardan bazen utanılır. Eğer tesettürlüyse utanır, kültürlü bir çocuk oğlu toplumda seçkin bir kişi olsun diye hayatını ona adayan babasından utanır ve der ki: “o kapıcıdır bize hizmet ediyor.” İşte cariye efendisini doğurur. Kişi babasına karşı çıkar ama arkadaşına itaat eder. Bu apaçık bir durumdur. Bu kişinin dışarıdaki insanlarla ilişkileri mükemmeldir. Çünkü bu, işinin ve menfaatlerinin bir parçasıdır. Ama eve gelince ailesine karşı canavar kesilir. Sürekli sert davranır. Tüm tebessümü, kibarlığı, inceliği, özür dilemeleri, zarifliği, güzelliği ve hoş kokusu kendisine helal olmayan kadınlara karşıdır. Eşine gelince ona karşı hep öfke dolu sözlerle sayar durur. Hep asık suratlıdır. Ama Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

(( الحمد لله الذي رزقني حب عائشة ))

[ورد في الأثر]

“Beni Aişe’nin sevgisiyle rızıklandıran Allah’a hamd olsun.”

(Kaynaklarda mevcuttur)

Kim eşiyle çok güzel bir ilişki kurmak ister ve bunun için bir çabaya ihtiyaç duyar? Kim evini küçük de olsa, uzak bir mekânda da olsa az bir gelirle cennet bahçesine çevirmek ister? İnsanı sadece ekmek yaşatmaz, insanı sevgi yaşatır, karşılıklı saygı insanı yaşatır, diyalog, istişare ve tevazu insanları ihya eder.

Değerli kardeşlerim, fitne ve sıkıntı zamanında ibadet, kadınların giyinmiş çıplaklar olarak gezdiği, uyduların, internetin, medya iletişiminin, bilgi kirliliğinin olduğu zamanda Allah’a kulluk etmek… Cenab-ı Hakk’ın da buyurduğu gibi:

حَتَّى إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهَاراً فَجَعَلْنَاهَا حَصِيداً كَأَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ * وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلَامِ

[ سورة يونس ]

 

 

“Yeryüzü bu güzelliğe kavuşup süslendiğinde ve sahipleri bu güzellikleri kendi güçlerine bağladıklarında oraya, bir gece vakti yahut güpegündüz emrimiz ulaşır da onu -sanki dün de yokmuş gibi- kökünden biçilmiş hale getiririz. Düşünenler için ayetlerimizi işte böyle açıklıyoruz. Allah esenlik yurduna çağırıyor ve dilediğini doğru yola iletiyor.”

(Yunus Suresi: 24-25)

(( الْعِبَادَةُ فِي الْهَرْجِ كَهِجْرَةٍ إِلَيَّ ))

“Kaos ve fitne içerisinde ibadet etmek bana hicret etmek gibidir.”

Günahtan korkarak evine sığınıyorsun, Allah’ın rızasını kazanmak için camiye gidiyorsun, kardeşlerine sığınıp onlara bağlanıyorsun, fakir olsalar da kardeşlerinin sohbetini güçlü ve zengin olan kişilerin arkadaşlığına tercih ediyorsun. Müminlerle ilişki kuruyorsun. Kâfirlerden uzak duruyorsun. Zor bir zamanda Allah’a kulluk ettiğinde her şey seni günaha çağırır.

Bir gazete açtığında, bir dergi okuduğunda, haberlere, bazı uydu kanallarına, internete baktığında nasıl hareket edersen et günah seni bulur.

Değerli kardeşlerim,

(( الْعِبَادَةُ فِي الْهَرْجِ كَهِجْرَةٍ إِلَيَّ ))

“Kaos ve fitne içerisinde ibadet etmek bana hicret etmek gibidir.”

Sen muhacirsin, hicret harekettir, hicret Allah’ın yasakladıklarını bırakıp terk etmektir. Hicret Mekke ve Medine’ye benzer iki mekân arasında gerçekleşen göçtür ve hicret fitne zamanında Allah’a kulluk etmektir.

Hicret Konusunun Temeli:

Hicret Konusunun temeli şu ayettir:

﴾ إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ ﴿

[ سورة النساء: 97]

“Kendilerine yazık etmekte iken hayatlarını sona erdirdikleri kimselere melekler "Ne işte idiniz?" dediler,”

(Nisa Suresi: 97)

İnsan kendine zulmetti ve cehennemi hak etti. Dediler ki: “Ne işte idiniz?”

 قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ ﴿
﴾ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا 

[ سورة النساء: 97]

“(onlar) "O yerde zayıf görülenlerden idik" cevabını verdiler. Melekler ise "Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!" dediler.”

(Nisa Suresi: 97)

İşte Allah’ın onlar için buyurduğu İnanılmaz, öldürücü darbeyi vuran, gücü kuvveti kesen tehdidi:

﴾ فَأُولَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصِيراً ﴿

[ سورة النساء: 97]

“İşte onların barınağı cehennemdir ve orası gidilecek ne kötü bir yerdir!”

(Nisa Suresi: 97)

Sen şartlara uyum sağladığında, “Ne yapabilirim, elimde değil.” dediğinde, modern moda savaşlarını, karma ortamları, dikkat çeken giyinmiş çıplak kadınları sindirebildiğinde, bu hayatı görkemli gördüğünde ve mutlu olduğunda, tüm şehvet ve arzuların, fitnenin bilincinde olduğunda, yani bu hayatı benimsediğinde tehdit seni bulur ve Allah Teâlâ şöyle buyurur:

﴾ إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الْأَرْضِ ﴿

[ سورة النساء: 97]

“Kendilerine yazık etmekte iken hayatlarını sona erdirdikleri kimselere melekler "Ne işte idiniz?" dediler, (onlar) "O yerde zayıf görülenlerden idik" cevabını verdiler.” (Nisa Suresi: 97)

Yeryüzünde Zayıf Görünenlerden Olmanın Manası:

Bazı âlimler bu ayeti takdire şayan bir şekilde tefsir ediyorlar.

1- Dini Emirleri Uygulamaya Güç Yetirememek:

Birinci Anlam: Allah’ın dini emirlerini uygulayamayacağın bir ülkede olabilirsin. Orada kızların tesettüre giremezler. Kadınların başlarına bir şey örtemediği çok fazla İslam ülkesi var. Oralarda başörtülüler, üniversitelere, okullara, hatta hastanelere alınmıyorlar. Öyle ülkeler var ki orada kişi camiye sadece bir kez girebiliyor ve bunu da “ neden geldin?” sorgusunu geçerek yapabiliyor. Yine günümüzde bazı ülkelerde kişiye bir kart veriliyor ve her camiye girdiğinde yanında kartın oluyor ve bu giriş ve çıkışın kaydediliyor.

Değerli kardeşlerim, bizler yeryüzünde zayıf görünenlerdeniz. Daha açık bir dille; diploma alabilmek için tüm umutlarını belirli bir ülkeye bağlarsın veya nüfuzlu bir iş sahibi olmak istersin, başarılı bir evlilik, ev satın almak, bol gelir elde etmek istersin. Orada bulunma sebebin Diploma almak olan ülkeye gittiğinde, orada üniversiteye girmeni yasaklasalar, orada kalmanın bir manası olur mu? İşte bu kadar.

Şimdi örneği genişletelim, Yeryüzünde bulunma sebebimiz Allah’a kulluk etmektir. Bunun delili ise şu ayettir:

﴾ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿

[ سورة الذاريات: 56]

“Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.”

(Zariyat Suresi: 56)

Bir yerde Allah’a kulluk etmen engelleniyorsa sana çok normal bir şey söylerim: Durumu düzeltmeye çalış, çevreyi değiştir, eğer bunu yapamazsan dinin için, dünya ve ahirette kurtuluş istiyorsan orayı hemen terk et. İşte hicretin asıl manası budur:

 إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ ﴿
﴾ فِي الْأَرْضِ قَالُوا أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فِيهَا فَأُولَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصِيراً 

[ سورة النساء: 97]

“Kendilerine yazık etmekte iken hayatlarını sona erdirdikleri kimselere melekler "Ne işte idiniz?" dediler, (onlar) "O yerde zayıf görülenlerden idik" cevabını verdiler. Melekler ise "Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir ve orası gidilecek ne kötü bir yerdir!”

(Nisa Suresi: 97)

Ama merhametli bir istisna da vardır:

  إِلَّا الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً ﴿
﴾ وَلَا يَهْتَدُونَ سَبِيلاً *فَأُولَئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوّاً غَفُوراً 

[ سورة النساء]

“Erkekler, kadınlar ve çocuklar içinden zayıf sayılanlar (yani) çaresiz kalanlar ve hiçbir kurtuluş yolu bulamayanlar müstesnadır. İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, günahları bağışlayıcıdır.”

(Nisa Suresi: 98-99)

Bu zayıf görünmenin ilk manasıdır. Allah’a kulluk edemeyeceğin yerde ikamet etmek.

2- Arzu ve İstekler Karşısında Zayıflık:

Başka bir açıdan zayıflık da vardır. Mesela sınırsız özgürlüklerle dolu bir ülkede yaşıyorsunuzdur. Orada her şey mübahtır. Fakat bu fitneler karşısında nefsin zayıf düşer. Ayağın kayar. İşte bu zayıflığın diğer anlamıdır. İster engellenmek babında olsun ister bu manada olsun zayıflık zayıflıktır. Engellenme açısından zayıf olduğunda Allah’a kulluk etmek ile arana mesafe girer. Nefisinin zayıflamasına gelecek olursak o zaman da ayağın kayar. Sağlam bir direnç elde edemezsin. Ki bu direnme gücün o ülkelerde pamuk ipliğine döner. Bu durum da Batılı ülkelerde yaşayan değerli kardeşlerimiz için apaçık ortadadır.

Şu durum da bunu doğrulamaktadır ki, yaşça büyük olanlar, eşler kendilerini sapkınlık ve günahlardan korusalar da, sonra ki birinci, ikinci, üçüncü nesiller Müslüman olamayacaklar.

Şam’daki Kuran sempozyumunda seminer vermiştim. Bu seminer sırasında orada yaklaşık yüz doktor vardı. Uzak ülkelerden bu kongre için gelmişlerdi. Onlardan birinin arkadaşı kızını evlendirecekti. Beni düğün töreninde konuşma yapmam için davet etti. Orada âlimlerden birinin şu sözünü zikrettim: “Eğer torununun çocuğunun Müslüman olacağının garantisini veremiyorsan o ülkelerde yaşamaya devam edemezsin.”

Bu söz Müslüman bir âlime aittir. Ve ben bu sözü Amerika’daki bir seminerde kulaklarımla duydum, Ben de Şam’daki Kuran sempozyumunda zikrettim. O’ndan başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki törenin ardından orada ikamet eden bir doktor bana yaklaştı, yanaklarından yaşlar süzülüyordu, selam verdi, “hayırdır inşallah” dedim. O da şöyle dedi: “Sen dedin ki “Eğer torununun çocuğunun Müslüman olacağının garantisini veremiyorsan o ülkelerde yaşamaya devam edemezsin.” Torunumun çocuğunu düşünmeden önce benim oğlum Müslüman değil.”

Değerli kardeşlerim:

فَأُولَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصِيراً * إِلَّا الْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ ﴿
﴾ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَطِيعُونَ حِيلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَبِيلاً * فَأُولَئِكَ عَسَى اللَّهُ أَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَفُوّاً غَفُوراً

[ سورة النساء]

“İşte onların barınağı cehennemdir ve orası gidilecek ne kötü bir yerdir! Erkekler, kadınlar ve çocuklar içinden zayıf sayılanlar (yani) çaresiz kalanlar ve hiçbir kurtuluş yolu bulamayanlar müstesnadır. İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, günahları bağışlayıcıdır”

(Nisa Suresi: 97-99)

Peki, onu ülkesine dönme konusunda endişelendiren nedir? Gelirin az olması, orada çok yüksek bir gelir elde etmektedir. Güzel bir meslek, iyi bir gelir, basit ihtiyaçlar, büyük özgürlükler, güzel ülkeler, bunların hepsi tap taze çok güzeldir, orada makul davranışlar vardır. Karışıklık, sıradanlık yoktur. Bu kişiyi gelir konusu endişelendirir. Ama Allah Teâlâ muhacirleri şöyle rahatlatır:

﴾ وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَماً كَثِيراً وَسَعَةً ﴿

[ سورة النساء]

“Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok uygun yer ve imkân bulacaktır.”

(Nisa Suresi)

Düşmanlarının onu zorlayarak uzak ülkelere gitmeye zorladığı bu kişi kendisine yer bulacaktır.

﴾ وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَماً كَثِيراً وَسَعَةً ﴿

[ سورة النساء]

“Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok uygun yer ve imkân bulacaktır.”

(Nisa Suresi)

﴾ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِراً إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَحِيماً ﴿

[ سورة النساء]

“Kim Allah ve resulü uğrunda hicret ederek yurdundan çıkar da sonra ölüm onu yolda yakalarsa artık onun mükâfatını vermek Allah’a aittir; Allah daima günahları örtmektedir, engin rahmet sahibidir.”

(Nisa Suresi)

Vallahi uzak ülkelerde bir kardeşimiz bazı dersleri dinliyordu ve çok zeki bir insandı, bana dedi ki: “Söylediğin bu sözlerin anlamı ülkeme geri dönmektir.” Ve ülkesine geri döndü. Arkadaşlarından duyduğuma göre o çok yüksek bir başarı elde etmiş, bol kazanç ve gelir elde edebilen, işinde gelecek vaat eden bir insanmış. Ama ülkesine geri döndü. Üç gün sonra da bir kazada vefat etti. İşte bu olay ayetin vuku bulmasıdır. Onun ecri Allah katındadır. Zira çok güzel bir hal üzere vefat etmiştir.

Değerli kardeşlerim, bunu size söylüyorum çünkü gençlerin o ülkelere gitme ve orada kalma istekleri var. Ülkelerinde kaybettiklerini düşündükleri özgürlükleri orada elde edeceklerini umuyorlar. İşte bu gençler olaya tek taraftan bakıyorlar. Nebi (s.a.v.) ahir zamanda fıkhi ve dini anlamı koruyarak bu durumdan Allah’a sığınmıştır.

Tek gözlü şarlatanlardan sığınmıştır. Bu insanlar olaya tek taraftan bakıyorlar. Dünyayı görüyor ama ahireti görmüyorlar. Malı istiyor gerçek mutluluğu istemiyorlar. Kendi menfaatlerini gözetirken başkalarınınkini önemsemiyorlar. Kendi saygınlıklarına bakıyorlar. Birisi ona zarar verse dünya ayağa kalkıyor. Ama başkalarının saygınlığı tehdit edildiğinde bunu hiç görmüyorlar. Bu çift taraflı bir kıyastır. Tek taraftan bakan tek gözlüdür. Dediğinin tersini yapanlar ise şarlatanlar, düzenbazlardır.

Değerli kardeşlerim, Komşu İslami ülkelerden birinde bulunan değerli bir kardeşimiz vardı. İlk zamanlarda orada Müslümanlar eziyet çekiyorlardı. Laik düzen getirildi, din dışlandı, Ailesi savaş açtı o da yemin ederek söylüyor, ülkesini terk etti. Bu ülkelerde yaşamaya başladı. Burada ayrıntılar çok. Ki bu şahıs hayal edilemeyecek seviyede çok gelir elde ediyordu. Ama ayet şöyle buyuruyor:

وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَماً كَثِيراً وَسَعَةً وَمَنْ يَخْرُجْ ﴿
مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِراً إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَحِيماً

“Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok uygun yer ve imkân bulacaktır. Kim Allah ve resulü uğrunda hicret ederek yurdundan çıkar da sonra ölüm onu yolda yakalarsa artık onun mükâfatını vermek Allah’a aittir; Allah daima günahları örtmektedir, engin rahmet sahibidir.”

(Nisa Suresi)

Değerli kardeşlerim, Bu ayet hicret konusunun temelidir. Var oluş sebebin Allah’a kulluk etmektir. Her nerede Allah’a kulluk etme konusunda Allah ile arana bir engel giriyorsa sen orada zayıf kalmışsın demektir ve orayı terk etmelisin. Ama o ülkeyi düzeltmek gibi bir imkânın varsa bunu yap. O zaman çevresini değiştirebilen yüce insanlardan olursun. Psikolojide hep derer ki: Zayıf insan çevresini olduğu gibi kabul eder. Fakat büyük ve güçlüler çevrelerini reddeder ve onu değiştirirler. İnsanların bozduğunu tamir etme imkânın varsa bunu yapmalısın. Eğer yapamazsan, Allah ile arana zor şartlar giriyor ve O’na kulluk edemiyorsan, o zaman orayı terk etmelisin.

Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, amelleriniz tartılmadan önce siz onları tartın. Bilin ki, ölüm meleği bizden başkaları için bizi es geçti, bir gün de bizim için başkalarını es geçecek. Akıllı olan nefisini alçaltır. Ölümden sonrası için çalışır. Aciz olan ise heva ve heveslerine uyar ve Allah’tan bekler durur…

İkinci Bölüm:

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, O salih kulların dostudur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Mustafa (s.a.v.) O’nun kulu ve Resulüdür, yüce ahlak sahibidir. Allahım Peygamberimize, aile ve ashabına salât ve selam buyur.

Hicret Kavramının Yenilenmesi:

Değerli kardeşlerim, Peygamberlerin Efendisi olan Rasulullah’ı Mekke’den Beytü’l-Makdise, Beytü’l-Makdisten Sidretü’l-Münteha’ya götüren Yüce Allah, O’nu Medine’ye bir saniyede Burak üzerinde korkusuzca, endişesizce, haber almaya gerek olmadan, izleri silmeden, yol için bir kılavuz seçmeden, daha sayılamayacak birçok şeye ihtiyaç duymadan götüremez miydi? Süraka Efendimizin arkasından O’nu öldürmek için gelmiş, atının ayağı kuma saplanmıştı. Bu olayların tümü ve yol korku, endişe ve kan içinde on beş gün sürmüştü, Sevr Mağarasına gizlenmişlerdi. Hz. Ebu Bekir bizi görecekler Ya Rasulallah dediğinde Efendimiz, “Sen şu ayeti okumadın mı?” buyurmuşlardı:

﴾ وَتَرَاهُمْ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ﴿

[ سورة الأعراف]

“Ve onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler.”

(Araf Suresi)

Hz. Enes (r.a.) Hz. Ebu Bekir’den şöyle naklediyor: “Mağaradayken Rasululah (s.a.v.)’e şöyle dedim:

لَوْ أَنَّ أَحَدَهُمْ نَظَرَ تَحْتَ قَدَمَيْهِ لَأَبْصَرَنَا، فَقَالَ: مَا ))
(( ظَنُّكَ يَا أَبَا بَكْرٍ بِاثْنَيْنِ اللَّهُ ثَالِثُهُمَا؟ 

[البخاري ومسلم]

“ Onlardan biri ayağının altına doğru eğilse bizi görecek.” Efendimiz şöyle buyurdu: “Üçüncüsü Allah olan iki kişiye ne olabilir Ey Ebu Bekir?”

(Buhari ve Müslim)

Peygamberimizi Sevr Mağarasına sığındıran, gizlenmesini sağlayan, gideceği yerin tersi istikamette yol aldıran neydi?

Allah Azze ve Celle O’nu bir saniyede Mekke’den Mescid-i Aksa’ya götürmüş, oradan miraca çıkarmış, daha yatağı soğumadan geri döndürmüştü. Müslümanların bugün her türlü güçsüzlük ve sıkıntıda, insanların onlara saldırdığı durumlarda milletler onları yok etmek için toplandığında, boyunduruk altında iken hicret derslerine çok ihtiyaçları vardır. İlişkilerdeki dini konuların düzeltilmesinde taklitçi olmamalı, yenilikçi, (yeniden yorumlamaya hazır) olmalıyız. Günümüzde düşmanlarımızla olan ilişkilerimizde hicretten çıkaracağımız dersler nelerdir?

Dua:

Allahım bizi hidayet verdiklerin arasına kat, afiyet verdiklerin, dost edindiklerin arasına kat. Nimet verdiklerinde bizi bereketlendir. Bizi koru, yarattığın şerden bizi döndür. Sen hakkı yerine getirirsin ve hiç bir şey seni yok edemez. Senin sahip çıktığını kimse alçaltamaz, senin alçalttığını da kimse yüceltemez. Sen yüceler yücesisin. Yarattığın her şey de hamd ancak sanadır. Sana istiğfar eder, senden bağışlanma dileriz. Allahım bizi salih amelle doğru yola ilet ki bunu senden başkası yapamaz, Allahım bizi güzel ahlakla doğru yola ilet ki bunu senden başkası yapamaz. Allahım her işimizin muhafazası olan dinimizde bizi salih kıl, yaşamımızı sürdürdüğümüz dünyamızda da bizleri salih bir kul eyle. Ve muradımız olan ahirette de bizleri ıslah et. Hayatımızı her türlü hayırla doldur. Ölümü de her türlü şerden uzak tut. Ey Mevla’mız, ey âlemlerin Rabbi, Allahım bize helallerle yetinmeyi nasip et, günahlardan sıyrılıp itaatkar olmayı bahşet, Senin dışında olan her şeyden üstün olan Sensin. Rahmetin ve bereketinle hak olan kelamı ve dini yücelt, İslam’a zafer nasip et ve Müslümanları yücelt. Şirk ve müşrikleri zelil eyle. Sevdiğin ve razı olduklarını Müslümanların eli ile aldır. Ey âlemlerin rabbi, sen dilediğine gücü yetensin ve dualara icabet edecek olan da Sensin.

Mevcut Diller

Resmi Gizle